BİR İNSAN, TOPLUM VE KÜLTÜR KİMLİĞİNİ SERAMİK ESTETİĞİNE DÖNÜŞTÜRMEK

Kemal Uludağ Seramiğinin Özgün Dinamikleri
Sanat Eleştirmeni

Binlerce yıllık birikim içinden geçerek insanoğlu kendi özgün duyumsama estetiğini yaratmıştır. Bu duyumsama estetiği ve hayata anlam verme bilinci, belki en başından beri; mağara duvarına resim çizdiği, heykel var ettiği andan beri onda, kütlenin ve biçimin kendi varoluşuyla ilgili derin anlamı ve boyutu olarak bilincinde yer etmiştir. Evet, insanoğlu, özellikle yaratıcı insan kimliğinde hem kendi ortak geçmişini ve tanımını aramıştır tarih boyu, hem de bu tanıma uygun estetik gerçeklikleri bütün anlam ve özellikleriyle var etmeye gayret sarf etmiştir.

Bu gayretin özgün estetik olgusundan biri de “seramik” tir. Kah kullanım eşyası olarak en başından beri dizayn edilsin kah başlı başına estetiğin ve yaratma endişelerinin konusu olsun, seramik; o doğa ve toprak gerçekliğiyle, plastik şekillenebilir özelliği ve belki en çok insana benzer karakteriyle; aynı zamanda da insan yaratısının en anlamlı boyutunu oluşturmuştur.

Her bir sanatçının eliyle bu evrensel insan öyküsü ve varoluş tanımı, hem estetik ve hem de entelektüel bir biçime ve anlam kategorisine oturmuştur. Her sanatçı doğa ve kültür içinde, tarih ve bilinç içinde şekil almışlığın, varlığını tanımlamışlığın perspektiflerinden geçerek kendi özgün seramiğini; başka bir şeklin, biçimin ve anlamın estetik oluşturuculuğuna yönelir; böylelikle kendi varoluşuna koşut, kendisi de yeni formlar, yeni estetik varlık biçimleri oluşturarak, geliştirir; dahası kendisini olduğu kadar, tüm bir varoluşu ve gerçekliği de estetik üst boyuta taşır.

Kendi varoluşunu, doğal olarak estetik tanımını geliştirerek, üst boyuta taşıyan ve özgün bir duyumsama biçimi ve anlamı yaratan sanatçılardan biri de Kemal Uludağ. O da tüm özgün yaratıcı kimlikler gibi, insana ve onun gerçekliğine dayalı bir estetiği, kendi özgün yaratma kulvarı olan seramik disipliniyle gerçekleştiriyor.

Kemal ULUDAĞ’da Seramiğin Estetik Özgün Tanımı

Onun seramikleri insan sıcaklığını barındırdığı gibi üzerinde, tarihsel geçmişi de kucaklayan bir perspektif zenginliğini de içererek var oluyor. Bir ağıt kimliğini, bir ayin ve tapınç ritüelini simgesel ve alegorik ifade dilinin zengin katmanları içinde; seramik dokunun tüm gereçsel özelliklerini de hissettirerek özgünleştirilmiş bir model şeklinde ortaya koyması; Kemal Uludağ’ın yetkin bir özgün estetik düzlem yakalamasının ötesinde, binlerce yıllık bir ritüeli, toplumsal ve hümanist bir içerik özelliğiyle yansıtabilme başarısını göstermesini sağlayarak onu üst bir çizgiye taşır.

Elbet bu insan formundaki seramik anlatılarında salt ağıta, ayine, bir grup etkinliğinin tanımsız içeriğine dayalı oluşumlar söz konusu değil tek boyutlu olarak; o bütün bir insanlık gerçekliğini, bütün bir insan olma durum ve olgusunu; yerel bir kimliğin çeperlerini de gözeterek evrensel kılmaya gayret etmiştir. Onun için bütün bu heykelleşerek, özgün bir seramik dilini ve görsel anlatımını oluşturan ifadeler; konuşan, kızan, tapınan, düşünen,eyleme geçen,dinleyen, başkaldıran vb. bütün insani anlatım, ifade, varoluş ve devinimin kulvarında, görsel-düşünsel anlatımında yerlerini alırlar.

Aynı zamanda bir mücadeleyi, bir ifadeyi, bir kimliği ve aidiyet duygusu ve olgusunu da yaşayan ve çağrıştıran tüm özgün anlatım özgeleri; seramiğin Uludağ’ca biçimlenmiş ve tanımlanmış oluşum ve evrelerinde zorlamasız bir yetkinliğe doğru devinim kazanırlar.

“İnsan Yapıları”nda büyük bir insan coğrafyasını yeniden kendi biçim estetiğinde tanımlarken sanatçı; tabletlerinde ise en genel anlamıyla kültür bütünlüğünü, çeşitliliğini, zenginliğini ve açılımını biçim dilinin sembolik anlatımına üslup bütünlüğü içinde taşır. Bu üslup bütünlüğü total bir kimlik yapılanımının gerisinden aynı zamanda sanatçının aktüel ve güncel olana; çatışma, yabancılaşma ve insan bunalımı vb. gibi yaşamsal realitelere ve insan varoluşuyla direkt bağlantılı konulara da zengin içerikle yaklaşmasını doğurmuştur. Sören Kierkegaard’ın dediği gibi; “İnsan topluluk içinde anlamını yitirerek, koro ya dahil olmuştur.” İşte bu korolaşmanın, yönsüzleşen ve gitgide de kimliksizleşen insanın kimliğini arayan, bunu evrensel ölçeğe taşıyıp, çıkararak ve seramikte, seramikle başararak bunu ortaya koyan; yetkinliğin özgün ifadecisi olarak belirmektedir Kemal Uludağ.

Seramiğin Ontolojisi

Bir tasarım kimliği ve boyutlarıyla var seramik Kemal Uludağ’da. Topraksı gerçeklik, insani varlığın özüne taşınırken özgün bir biçem duyarlılığı şeklinde bir boyut ve anlam kazanıyor onda. Ayrıca form zengin ve derin içeriğine, kimliğin kendi üstüne katlanan boyutuna eklemleniyor sanatçıda. Bu eklenme bir tür kültürel ve uygarlıklar açılımı, Anadolu’nun saklı tarihine göndermeleri içeren alegorik plastik tanımlamalar olarak da seramiğinin biçim estetiğinde yeniden belirleniyor.

Kendi sanatçı duruşunu çamurun geçmiş birikimi yeniden var eden gücüyle bütünleştiren ve uygarlık tanımlarının yerel duyarlılık ve kökleriyle birleştirip, evrenselden yerele uzanan bir insan dramının parçalarına bu çok katmanlılığını dönüştüren Kemal Uludağ; sonuç olarak plastik dilin bütün verili imkanlarını da heykelsi bir dokunuş ve form zenginliği boyutlarında yeniden tanımlıyor. Adeta bir seramik ontolojisi, varlığın kültürel coğrafyasının şekillendirildiği saklı insan benlikleri atlası da oluşturup, geliştiriyor.

Çok katmanlı bir açılım boyutu var sanatçının. Geçmiş bütün tarihsel birikimleri öncelediği gibi, geleceği de yeniden kuşatmak, tanımlamak ve insan sıcaklığında bütünleştirmek istiyor. Bunu yaparken de kullandığı malzemenin evrensel yönelimlerinden ustaca faydalanıyor. Kültürel coğrafya onda estetik özgün bütüne üslup kimliği boyutlarında ererken, bireysel olanın iç içe geçmiş özelliklerini ve açılımlarını da yetkinleşen konumun görsel lirizmine taşıyor. Sadece sanatçı önceden tasarlanıp, nihayetlendirilmiş olgu bütünlüklerinin peşinde değil, bunun yanında atraksiyona, değişim ve yönelimlere, süprizlere de açık bir mantığı içinde gizli açık taşıyarak; yeni ve farklı olanın insan ve uygarlık merkezli boyutlarına da sıcak baktığını ve yaklaştığını göstermiş oluyor.

Sonuç olarak Kemal Uludağ estetiğini kurgularken, saklı benliğini de açığa çıkarmaktan hoşlanan, bunu bütün bir uygarlık olgusunun yeni tanımlanmaya muhtaç boyutlarında gerçekleştirmek isteyen ve bu gerçekleştirmeyi de insan sıcaklığının ve kimlik bütünlüğünün derin katmanlarında görmek ve nitelemek de zorunluluğunu duyan bütünlüklü bir sanatçı olarak beliriyor. Bu sanatçı kendini bir kültür ve uygarlık kimliğiyle keşfettikçe insani derinliği gitgide yoğunlaşan coşkusallıkla yeniden ortaya koyuyor; bu ortaya konan bütünlük yaratmaktan heyecan duyan, yeni açılımları kuşatıcı bir varoluşla tanımlayan bir bakışaçısını davet edip, kendine yeni atılımlar sağlayacak damarları keşfediyor. Sanatta süreklilik sağlayan bir yeni atılım ve açılım olarak da bu karşımıza çıkıyor.